Doğu Akdeniz’in Yeni Enerji Jeopolitiği, Riskleri ve Fırsatları Konusu Yakın Doğu Üniversitesi ile Kondrad Adeneauer Vakfı Tarafından İtalya’da İrdelendi…

Yakın Doğu Üniversitesi Almanya’nın Konrad Adenauer Vakfı ve Başkent Üniversitesi ile ortaklaşa İtalya’da “Doğu Akdeniz’de Fırsatlar ve Riskler” konulu çalıştay düzenledi.

Yakın Doğu Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nden yapılan açıklamaya göre, İtalya’nın Cadenabbia şehrindeki Villa La Collina’da gerçekleştirilen çalıştayda, Akdeniz bölgesindeki yeni dinamik ve gelişmeler ele alındı. Toplantı kapsamında değişen enerji jeopolitiğinin Doğu Akdeniz’i nasıl etkilediği tartışılırken yaşanan çatışmaların ve karşıtlıkların bertaraf edilerek karşılıklı faydaya dayalı işbirliği sürecine nasıl dönüştürülebileceği Almanya, İsrail, İtalya, Libya, Rusya, Türkiye, Yunanistan ve Avrupa Birliği uzmanları ile masaya yatırıldı.

Çalıştaya, Kıbrıs Türk toplumunu temsilen KKTC Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Yakın Doğu Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Doç. Dr. İrfan Suat Günsel, Mütevelli Heyeti Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Murat Tüzünkan, KKTC Cumhurbaşkanlığı Eski Müsteşarı ve Eski Müzakereci Ergün Olgun, Yakın Doğu Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Umut Koldaş, Siyaset Bilimi Bölümü Başkanı Doç. Dr. Nur Köprülü, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Sait Akşit, ODTÜ KKTC Kampüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hayriye Kahveci katıldılar.

Doç. Dr. Günsel: “Nihai Bir Çözümde KKTC’deki Üniversitelerin, Yükseköğrenimin ve Uluslararası Öğrencilerin Geleceğinin Göz Önünde Bulundurulması Gerekiyor…”

Yakın Doğu Üniversitesi adına çalıştayın açılış konuşmasını yapan Yakın Doğu Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Doç. Dr. İrfan S. Günsel, Yakın Doğu Üniversitesi’nin yalnızca öğrencilerinin ve Yakın Doğu ailesinin değil, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yaşayan herkesin öncü bir kurumu olarak insanlarımıza ve insanlığa hizmet etmeyi ilke edindiğini vurguladı.

Kıtaya adalı damgasını her alanda vurmaya devam eden Yakın Doğu Üniversitesi’nin bunu bilimsel çalışma, buluşlarla, teknolojik yeniliklerle, tıbbi gelişmelerle gerçekleştirdiğini kaydeden Doç. Dr. Günsel, her alanda Kıbrıs Türküne ve insanlığa katkı sağlamaktan büyük mutluluk ve gurur duyduklarını ifade etti. Her yeni gün artan bir adanmışlıkla ve gelişen kapasiteyle hizmet etmeyi sürdürdüklerini belirten Doç. Dr. Günsel, eğitimin sınırları her anlamda aşan bir alan olduğunun altını çizerek Kıbrıs’ta ulaşılacak herhangi bir nihai çözümde KKTC’deki üniversitelerin, yüksek öğrenimin ve uluslararası öğrencilerin geleceğinin göz önünde bulundurulması gerektiğini vurguladı.

Konuşmasında ayrıca toplantının zamanlamasının ve içeriğinin önemine dikkat çeken Doç. Dr. Günsel, KKTC’nin Türkiye ile birlikte her zaman Kıbrıs’taki her iki tarafın da asal çıkarlarını hesaba katan adil, kalıcı ve yaşayabilir bir uzlaşıyı üretmeye yönelik içten ve yapıcı bir tutum içinde bulunduğunu dile getirdi. Doç. Dr. Günsel taraflardan yalnızca birinin böylesi bir yaklaşıma sahip olmasının kalıcı ve adil bir çözüme ulaşılabilmesi için yeterli olmadığına işaret ederek taraflardan birinin meşru siyasi eşitlik haklarını görmezden gelmenin çözüme katkı sağlamayacağını belirtti. Kıbrıs Türk halkının gelecekte oluşacak herhangi bir siyasi, ekonomik, sosyal yapının eşit ortağı olacağının iyice anlaşılması ve özümsenmesi gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. İrfan S. Günsel, KKTC‘nin tüm kurum ve kuruluşlarının da bu ilkeyi tüm uluslararası platformlarda savunmaya devam edeceklerini ve Kıbrıs Türk toplumunun haklarının hiçbir kimse tarafından ihlal edilmesine izin vermeyeceklerini ifade etti.

Doç. Dr. Koldaş: “Uluslararası Ortamda Yerine Getirilmemiş Sözlere ve Eşitsizliğe Dayalı Bir Zeminde Uzlaşı Ya Da Çözüm Üretmek Zor Olur…”

Yıllardır Kıbrıs özelinde uluslararası toplum, bölgesel örgütler ve diğer aktörler tarafından verilen sözlerin yerine getirilememesinin uzlaşı ve çözüm için gerekli karşılıklı güvenin oluşmasına ket vurarak süreci karmaşıklaştırdığını vurgulayan Yakın Doğu Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Koldaş, karmaşıklığı çözebilmek için öncelikle taraflarca farklı anlamlandırılmayan ortak bir uzak görüşlülük zeminin oluşması gerektiğini belirtti. Bölgedeki sosyal, ekonomik, politik ve güvenlik ihtiyaçlarını giderecek uluslararası, bölgesel ve yerel mekanizmalar oluşturulmadıkça ve bu ihtiyaçları giderecek yetkinliklere ulaştırılmadıkça tarafları tatmin edecek kalıcı, adil ve yaşayabilir bir çözüme ulaşmanın çok zor olacağını kaydeden Koldaş, taraflarca ortaya konacak gelecek tasarımlarının gerçek anlamda birbiriyle uyuşması gereğine işaret etti. Uluslararası ortamda yerine getirilmemiş sözlere ve eşitsizliğe dayalı bir zeminde uzlaşı ya da çözümü üretmenin zor olacağının altını çizen Doç. Dr. Koldaş, kapsamlı bir çözüm üretebilmek için her iki tarafın öncelik ve kaygılarına eşit oranda duyarlılık gösteren, taktiksel kazanımlara indirgenmemiş bir yaklaşımın geliştirilmesi ve taraflarca içselleştirilmesi lazım geldiğini vurguladı.

Doç. Dr. Akşit: “Siyasi ve Stratejik Kaygıların Ön Planda ve Bütünleşmeden Ziyade Ayrışma Eğiliminin Güçlü Olduğu Bir Dönem Yaşanıyor…”

Kıbrıslı Rumların enerji konusunu Kıbrıs sorununu yeniden uluslararasılaştırarak Kıbrıslı Türkler ve Türkiye üzerindeki baskıyı artırma amacıyla kullandığını belirten Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Sait Akşit de, konu hakkında Rum liderlerin son dönemde yaptığı açıklamaların güç paylaşımı ve iki toplumun siyasi eşitliği çabalarını işlevsellik vurgusuyla yok sayma eğilimi taşıdığını ifade etti. Siyasi ve stratejik kaygıların ön planda ve bütünleşmeden ziyade ayrışma eğiliminin güçlü olduğu bir dönem yaşandığını belirten Doç. Dr. Akşit, Kıbrıs Rum yönetiminin Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yaşadığı sorun ve krizleri kendi açısından ittifaklar yoluyla fırsata çevirmeye çalıştığını söyledi. Kıbrıs Rum yönetiminin bu yaklaşımının uzun vadeli bir planın bir parçası olup olmadığını söylemenin şu aşamada mümkün olmadığını ancak Kıbrıslı Türklerin eşit ortak statüsünü göz ardı etme ve zarar verme yönünde adımlar olduğunu belirten Doç. Dr. Akşit, bu tutumun Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Rumlar tarafından azınlık olarak kabul edildiği algısını da güçlendirdiğini söyledi. Doç. Dr. Sait Akşit, ileride ortaya konacak çözüm ne olursa olsun toplumların örgütlenme birimlerinin, örneğin federal yapı içerisindeki oluşturucu devletçikler, toplumların birbirlerine yük olmamaları veya içişlerine müdahale olasılığının sınırlanması için Annan planından bu yana ortaya konan açılımların daha işlevsel bir nitelik çerçevesinde yeniden tanımlanması ve ileriye taşınması gerektiğini ifade etti.

Doç. Dr. Köprülü: “Enerji ve Doğal Kaynaklar Gibi Tüm Adayı İlgilendiren Bir Konuya Kıbrıslı Rumlar’ın Tek Yanlı Girişimi İle Yaklaşımı Kıbrıs Sorunun Çözümüne Fayda Sağlamaz…”

Siyaset Bilimi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Nur Köprülü ise öncelikle Akdeniz bölgesi ve çevresini etkileyen temel konuları ortaya koyarak Kıbrıs adasının içerisinde bulunduğu siyasi ve ekonomik coğrafyanın birçok aktör ve dinamik barındırdığına dikkat çekti. Özellikle Arap-İsrail meselesinin çözümsüzlüğü, Suriye’den Türkiye, Lübnan ve Ürdün’e göç etmek durumunda kalan Suriyeli mülteciler ve buna bağlı olarak ortaya çıkan insan güvenliği krizi ve 2011 Arap ayaklanmalarının ardından Orta Doğu’daki bölgesel güç dağılımının yeniden şekillenmekte olması, Kıbrıs adası çevresinde ve Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarının paylaşımına ilişkin yaşanan gelişmelerden bağımsız olmadığına işaret etti. Son dönemde Kıbrıs adası, her ne kadar hidrokarbon yataklarının paylaşımı konusu ile gündeme gelmiş olsa da esas meselenin Kıbrıs’taki uyuşmazlığın çözümsüzlüğünden kaynaklandığını ifade eden Doç. Dr. Köprülü, enerji ve doğal kaynaklar gibi tüm adayı ilgilendiren bir konuya Kıbrıslı Rumlar’ın tek yanlı girişimi ile yaklaşımı hem Kıbrıs sorunun çözümüne ve hem de Doğu Akdeniz bölgesindeki aktörler arasındaki uyuşmazlıkların çözümüne fayda sağlamayacağını ifade etti. Doç. Dr. Köprülü ayrıca hidrokarbon yataklarının paylaşımından doğan uyuşmazlığın, genelde Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünde özel de ise müzakerelerdeki altı başlıktan biri olan ‘yönetim ve güç paylaşımı’ konusunda tarafların uzlaşamamasından kaynaklandığını belirtti.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu